İki yüz elli yıllık gelecekte,
insanoğlunun nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Kara Marker’dan —Seksen yıl önce dünya üzerinde keşfedilen ve dünya dışından geldiğine inanılan bir artifakt— elde edilen teknolojiyi kurcalayarak, Dünya Hükümeti insanlığı kurtarmayı ümit etmektedir. Ama Marker’ın etkisi cesetleri sağa sola saldıran grotesk kâbuslar şeklinde yeniden hayata döndürmektedir. Çaresizliğin, yalanların ve kibrin içine batmış olan Marker’ların tarihi, meşum geleceğimizi ortaya çıkarmaktadır…
Istvan ve Jensi kardeşler, Viduaga gezegenindeki en fakir kubbenin altında büyüdüler. Jensi her zaman Istvan’ı, şiddetli paranoya nöbetlerine kapılıp sağa sola saldıran abisini, koruyup kolladı. Istvan gezegenlerinin dışında, yüksek güvenlikli bir hapishaneye gönderildiğinde, Jensi abisini bulabilmek ve onu güvende tutabilmek için yola çıkmaya karar verir. Ama hapishane, sadece mahkûmları değil, dehşet verici bir sırrı, abi-kardeşi tahmin edebileceklerinden çok daha büyük ve karanlık bir şeyin tam ortasına itecek bir sırrı, da korumaktadır.
Az önce arka kapak yazısını okudğunuz Dead Space: Catalyst, ilk kitabı olan Dead Space: Martyr ile aynı yazarın elinden çıkma, Dead Space kitaplarının ikincisi. Mayıs sonlarında siparişini verdiğim ve iki hafta içinde elime geçen bir kitap oldu. Her ne kadar internette çıkış tarihi olarak 2012 Kasım denilse de, benim kitaptan haberdar olmam Şubat ayını, siparişi verebilmem de Mayıs ayını buldu. Kitabın içinde de First Edition October 2012 (İlk Baskı Kasım 2012) yazıyor, yani bu defa tutarlı tarihler var.
Şahsen, ilk kitabın bırakın Türkçe’ye çevrilmesini düşünmek, Dead Space hayranı olduğunu iddia eden kitlenin kitaplardan haberi bile olmadığını düşününce, ikinci kitabı bulabilmek bile zor oldu benim için. Ya tükenmiş, ya da sipariş verilebilir halde değildi. Yine de Amazon.co.uk içerisinde satış yapan daha küçük dükkânların birinde buldum ve 12 TL gibi cüz-î bir fiyata getirttim.
Oldukça sürükleyici olan ilk kitabın aksine, ikinci kitap olan Catalyst çok yavaş tempoda başlıyor. Istvan ve Jensi isimli kardeşlerin hayatı üzerine uzun bölümler okuduktan sonra, ‘acaba hikâye, Dead Space evrenindeki normal insanların yaşayışını mı anlatıyor?‘ gibi bir düşünceye kapılmadım desem yalan olur. Ne var ki, Marker’ların test alanları ile ilgili bilgiler verilmeye başlandığında, ve şu her gördüğümde içimi acıtan ‘Praise Altman’ lafzını okuduğumda doğru yerde olduğumu anladım.
İlk kitapta açığa çıkarılan orjinal Kara Marker’dan (Black Marker) elde edilen bilgilerle, 80 yıl sonrasında üç adet yeni Marker yapılmış, ve her biri incelenmek üzere çok uzaklarda farklı birer gezegene yerleştirilmiş. Bunlardan birini zaten ilk oyundan biliyoruz: Red Marker. Isaac Clarke’ın bulup yokettiği Marker, Aegis sistemindeki Aegis VII isimli gezegene yerleştirilmişti. Bir başka Marker, yine Kreemar isimli uzak bir gezegene yerleştirilmiş; ama hakkında pek bilgi verilmiyor. Kitaba konu olan Marker ise, Istvan’ın gönderildiği hapishanenin buludğunu gezegen olan Aspera gezegenine yerleştiriyor. İşin ilginç yanı, bu Marker’a da, Aegis VII’de Isaac’in gördüğü gibi, Kızıl Marker (Red Marker) deniliyor. Sanırım bu üç yeni, insan yapımı olan Marker’lar aynı maddeden yapılmış ki, hepsi de Red Marker olarak isimlendirilmiş. Tabi Aegis VII’deki olaylar Dead Space: Extraction, Dead Space: Downfall, Dead Space, Dead Space: Aftermath oyunlarında ve filmlerinde fazlasıyla işlendiği için sadece arada bir bahsi geçiyor. Bizim Marker’ımız Aspera’daki Red Marker.
Burada belirtmekte fayda var. Tersine mühendislik (reverse-engineering) ile üretilen Marker’ların hepsine Red Marker deniyor; ama (muhtemelen aynı zamanda) üretilen ilk üç Red Marker, Marker 1A (Aspera’daki), Marker 2A (Kreemar’daki) ve Marker 3A (Aegis VII’daki) şeklinde isimlendirilmiş.
Maalesef bu defa, Martyr için yazdığım gibi uzun ve derinlemesine bir yazı yazamayacağım. Karakter derinliği fazla değil, hikâye örgüsü de daha çok gelecekteki insan yaşayışını konu almış. O yüzden doğrudan ‘Dead Space’ evreni ile ilişkili kısımlardan özet geçeyim. Spoiler olabilir, okuyacaksanız es geçin, okumayacaksanız da zaten sadece genel fikir sahibi olacaksınız bu yazdıklarımda…
Anlaşılan, Black Marker’ı çıkartmaya çalışan organizasyon, oldukça büyük ve nüfuz sahibi bir organizasyon haline gelmiş. Öyle ki, Dünya Hükümetinin komutanlarını bile emir altında tutabiliyorlar. Kitapta Black Marker’ın tekrar çıkartılıp çıkartılmadığı hakkında bir bilgi yok; ama yeni yapılan üç Marker’ın orjinal Black Marker’dan alınan verilerle yapıldığı teyit ediliyor. Yeni yapılan Marker’lar, insan yapımı olduğu ve tehlikeleri bilindiği için, üzerlerinde araştırma yapmak üzere galaksinin uzak, ve genellikle insanların gitmediği/gitmeyeceği gezegenlere yerleştiriliyor.
Yeni yapılan üç Marker, görünüşe göre istenilen verileri ve sonuçları vermiyor. Bir bakıma ‘çalışmıyor’ denilebilir. Yaydıkları sinyaller var, ama Kara Marker gibi halüsinasyon etkileri veya manüpilatif kuvvetleri yok. Onun yerine daha hassas zihinlerde bir baş ağrısı yapıyor. Zamanla, Marker’lar sinyallerini braz daha güçlendirse de, etkiler değişmiyor.
Buradan anlaşılan üzere, Marker’lar bir arayış içerisindeler. Neyi aradıklarını soracak olursanız, bir iletişim kurma arayışı içindeler. Bunu, Istvan kendini zorlayıp sinyali anlamaya çalıştığında görüyoruz, ki şu sahne her şeyi açıklıyor:
Istvan, diyordu, neden benimle konuşmuyorsun?
Ama kim olduğunu bile bilmiyorum, dedi. Dudaklarının oynadığını biliyordu, kelimeleri fısıldıyordu; ama aynı zamanda kelimelerin kafasının içinde söylendiğini de hissedebiliyordu.
Ah, işte oradasın, dedi ses. Artık beni duyabiliyorsun.
Tüm bu zamandır seninle konuşmaya çalışıyordum, dedi Istvan.
Ve ben de seninle konuşmaya çalışıyordum. Doğru dilleri bulabilmemiz biraz zaman aldı.
Buradan anlaşıldığı üzere, bir Marker hayatına başladığı andan itibaren etrafındaki canlılarla iletişim kurmanın yollarını arıyor. Doğru yolu bulduğundaysa sinyalini güçlendiriyor ve kendini en uygun zihinlerin içine mühürlüyor. Bu sayede kendine ait bilgi, kişinin zihninde kaydedilip, gerektiği takdirde defalarca kullanılabiliyor, yeni Marker’lar yaratılabiliyor. Aynı zamanda, Marker’ın iletişim kurabileceği bir yol bulması, Convergence olayının başlangıcı da sayılabilir.
Kitapta, Marker 1A Istvan ile iletişim kurduğu anda, diğer iki Marker da sinyallerini Istvan’a yönlendiriyor. Marker 3A’nın sonradan Isaac’le konuşacağı gibi, hepsi de Istvan ile konuşuyor. İşin ilginç yanı, ilk kitaptaki Kara Marker’ın etrafındayken gerçekleşen iki tür halüsinasyon (biri Marker’dan, diğeri insanların defans mekanizmalarından gelen) yok. Sadece Marker’dan gelen ve hem Convergence olayına sebep olan, hem de yeni Marker’lar yapılmasını isteyen tür var. Ayrıca Marker’lar, iletişim kurma yolunu bulana kadar cesetleri Necromorph’lara dönüştüremiyor veya dönüştürmüyor.
Kitabın adının neden Catalyst (katalizör, güçlendirici, eşik değeri düşürücü) olduğunu anlamışsınızdır sanırım. Eğer Istvan olmasaydı, muhtemelen yapılmış olan üç yeni Marker uzun süre uyumlu bir zihin arayacak, iletişim kurma konusunda başarısız olacaktı. Bu da Necromorph salgınını engelleyecek, durgun şekilde sinyal yaymaya devam edeceklerdi.
Kitapta anlatılana göre, Aspera gezegeninde salgın başlayınca, aynı anda diğer iki gezegende de benzer durumlar oluşmuş. Bu da, Marker’ların birbirleri ile iletişim içinde olduğuna, veya aslında bir Rooter gibi, tek merkezden aldıkları sinyalleri güçlendirerek yaydıklarına bir işaret. Yine de, konuşmalara ve olaylara bakılırsa, ya Marker’ların kendileri, ya da merkezden sinyali gönderen şey, bilinç sahibi bir varlık.
Hâsıl-ı Kelâm, Dead Space: Catalyst, ilk kitaba göre oldukça vasat olmasına rağmen, yine de Dead Space evrenine ait önemli bilgiler vermiyor. Akıcılık ve olay örgüsü açısından ilk kitabın oldukça gerisinde. Karakter gelişimine verilen zaman, karakterleri tamımamızdan ziyade ilk oyundan 150 yıl önceki hayatın nasıl olduğuna dair bir izlenim olmuş. Marker’lar ve etraflarında oluşan olaylara, bu gücü kullanmak ve yönetmek isteyen insanlara dair çok az bilgi verilmiş. Hâkeza, kitabın sonu da çok muallakta bitmekte, bir tatmin duygusu bırakmamakta.
Artık yeni bir kitap yazılır mı bilmem, sanmıyorum; ama yazılacak olursa tarz ve konu olarak Dead Space Mobile gibi olması (2. oyunun öncesini konu alır, Necromorph salgınına sebep olan kişi olarak oynuyoruz) temennimdir.
Böyle bir hikayeyi böyle derinlemesine bir yapıtı mahvetmek. Of Of…. Böyle bir hikayenin atom kadar aksiyona ihtiyacı yokmuş bunu anlamış olduk. Bütün evreni kaplayan bilinmezlik ve kabus.
Fazla birşey yazmaya veya söylemeye gerek yok. Bu arada Dead Space Liberation ve Dead Space Salvage kaynaklarına hiç bakabildiniz mi? Bunlar comic book fakat sizin kaynaklarınız bizimkilerden biraz daha geniş olduğunu düşünüyorum. Değerli yorumlarınızı paylaşabilirseniz seviniriz. Teşekkürler.
Aslında onları da okudum da, kitaplar daha derinlemesine bilgi verdiği için onları buraya taşıdım.
Liberation, Dead Space 3’ün öncesini anlatıyor, John Carver ve ailesinin hikâyesi.
Salvage ise, Dead Space oyunu ile Dead Space: Aftermath filminin arasını anlatıyor, yani USG Ishimura’nın bulunuşu. Şimdi iki çizgi roman da doğrudan oyunlara bağlı ve sadece oyunların hikâyesini genişletiyor, o yüzden buraya yazmak pek aklıma gelmedi.
Artık tek temennimiz fazla geç olmadan Dead Space Serisinin adam akıllı tekrar ele alınması. Umarım bu sefer parayı ikinci planda tutarlar. Yoksa çok yazık olacak.