Resident Evil serisini 99’dan beri bildiğimi ve sevdiğimi bilmeniz için artık yakın çevremde olmanıza gerek yok. Çok defa muhabbeti geçti. Hatta Village üzerine bir şeyler karalayacağıma dair söz de vermiştim, ama yarım kalmış bir yazı şimdilik o da. Muhtemelen kişiye özel stream yaptığım için (Kadın olmadığım için Twitch’te göğüs çatalımı göstererek yayın yapacak donanımım yok maalesef, erkek olarak da ergen çocukları kandırmak bana göre değil 🙁 ) oyunla ilgili görüşlerimi ve duygularımı yakın bir iki arkadaşıma OrtamkaoS diyecesin ağbey & jenerik streamer gibi mi espri yapacaksın Tansel?* yorumları eşliğinde kusarcasına aktardığım için biraz hevesim azaldı. Evet, oyunu oynarken Steam’de bir-iki arkadaşa özel yayın açtım ve oyunu (3. veya 4.ye) oynarken hemen her sahne üzerinde yorum yaparak bir nebze içimi döktüm. Ama biliyorsunuz ki zaten animasyon filmleri üzerine de yazılarım oldu zaten, bilmiyorsanız da bakarsanız. Elbet bir gün Village üzerine yazımı da tamamlayacağım.
Neyse, sadede gelelim… 28 Eylül 2020 tarihinde, millet tarihte bugün tivitleri atarken ben muhteşem bir şekilde şu tiviti atmıştım:
8 Temmuz itibariyle akşam üzeri işlerimi tamamlamış, yemeğimi yemiş, çayımı çekirdeğimi ve meşrebinize göre hayal etmekte özgür olduğunuz içeceğimi hazırlamış şekilde televizyonumun önüne geçip ilk bölümü açtım. İlk göze çarpan elbette ki grafik ve animasyon kalitesi oldu diyeceğim sandınız değil mi? Hayır.
Leon’un seslendirmenini, RE2 Remake’teki seslendirmen ile değiştirmişler. Leon karakterini çok severim, özellikle Vendetta filminde artık alkolikliğinin sabah saat 10’da bilmem kaçıncı şişesini deviren seviyesinde olması, kirli sakal bırakıp yeter la bıktım artık yeter modunda takılması sonrasında çocukluk aşkım Jill’in önüne geçip bir numaram olmuştu. Dolayısıyla bu seslendirmen değişikliği gözüme (kulağıma?) çok battı. Ama nereden bilirdim ki batacakların en küçüğü buymuş?
Outbreak serilerini hatırlatan bir açılış sinematiği ve müziğiyle (müzikler güzel, tam bi RE oyunu havasında, çok başarılı) yerime iyice yerleşmek üzereyken dedim ki du bi bakayım bu kaç bölüm, ne kadar sürecek. 8-10 bölüm beklerken baya baya 25’er dakikadan 4 bölüm görünce “e aga bunu niye film olarak vermediniz ki o zaman?” dedim ve biraz moralim bozuldu. Vendetta sonrasında yeni bir CGI film çıkacak diye beklerken bize verdikleri buymuş o zaman, nabalım dedim ve izlemeye devam ettim. Etmez olaydım.

Bundan sonrası spoiler olduğu için, izlemeden okumanızı önermem. Hoş, izlemenizi de önermem ya, neyse.
99’da Resident Evil 2’yi ilk oynadığımda Leon karakter olarak pek derinliği olan bir tasarımda olmasa da, 4. oyunda helikopter pilotu Mike ile olan muhabbeti bile neredeyse tez konusu olmuş, her oyun ve filmde üzerine eklenmiş, özellikle Damnation filminde alkolik olmasının, bıkmış olmasının, yılların birikmiş duyguları ile başa çıkmakta zorlanmasının imaları ile aslında duygusal, insani değerleri olan, PTSD ile başa çıkmak için alkol ve kadın peşinde koşan nispeten karmaşık bir karakter hâline gelmişti. Tabii bu süreçte ara ara karşılaştıkları Claire ile aralarındaki ilişkinin de karmaşıklaşmış olmasına değinmeden geçmeyelim, ama bu konuda Redfield Bloodline esprisi yapılınca tüm ciddiyeti kayboluyor. Neyse.

Biri bana şu sahneyi açıklayabilir mi Allah aşkına? Yahu, Resident Evil Degeneration, Infinite Darkness’ten çok çok kısa bir süre önce, bir yıldan az bir süre önce geçiyor. Yani bir yıldan kısa bir süre önce manyak bir olay yaşadınız beraber tekrar. Havaalanından sağ çıktınız, üstüne gidip bir de G-Virüsü mutasyonu ile kapıştınız. Aranızda hayatta kalma içgüdüsü üzerine kurulu bir dostluk ve güven var. Hani üstünde zombi tepinirken silahını öbürüne fırlatabileceğin kadar özveri var.

E anasını satayım, hangi yazar tüm bu hikâyeyi ve karakter inşasını alıp çöpe atıp, Leon’un Claire’e köpek çekmesini, “ayak altında dolaşma” demesini mantıklı, akıcı, uygun, güzel, izlenebilir buldu da yazdı? Ulan bir de aranızda 2 yaş var be, sanki Leon 38 yaşında yılların black-ops ajanıymış da Claire işletme okuyan hafif sosyalist üniversite son sınıf tiki kızmış gibi ayar çekmek nedir?
Yine sinirlendim, o yüzden bundan sonra konuşacağım maddeleri listelemek istiyorum ki unutmayayım:
- Açılış fena değildi, biraz klişeye fazla girilmiş ve ters giden bir şeyler olduğu kısmı fazla verilmemiş; ama komple geri kalanına baktığımızda açılış yine en iyi kısım gibi kalıyor. Ama açıkçası yine bir Resident Evil 6 Chris campaign tadı almadım desem yalan olur.
- Beyaz Saray zombi baskını sanki böyle iki ayda bir gerçekleşen bir etkinlikmiş gibi verildi. Degeneration’daki havaalanı olayı çok daha gerilimli, çok daha büyük bir facia olarak sunulmuştu. Ex-başkanlar bile 10-15 korumadan az gezmiyor, koskoca Beyaz Saray’da zombi baskınını üç kişi temizliyor? Yeteri kadar tepki, güvenliği sorgulama, kelle alma, istifaya zorlama filan yok. Resmen olur öyle deyip geçtiler.
- Özellikle Resident Evil 6’da boku çıkan, yeniyetmelerin Chris’e kalpli gözlerle bakıp “O bir kahraman” tepkisini Leon’a itelemeye çalışmaları yüzümü ekşitti. Tamam, Resident Evil 4, Damnation, Degeneration, ve Vendetta’da Leon’un ne kadar iyi bir ajan olduğunu, ne kadar akrobatik kabiliyetlere sahip olduğunu görüyor ve biliyoruz zaten; ama Leon bir ajan. Cephede ön safta savaşan birisi değil. Hiçbir zaman da olmadı. Leon’un tavırlarından ve yazılış şeklinden, hem Chris’leştirmeye çalışmaları, hem de jenerik duygusuz ajan yaratmaya çalışmaları iyice rezil etti seyir keyfini.
Bakın mesela aynı muhabbeti Degeneration filminde Claire için çekiyorlar. Ama oradaki çekiliş kısmı şöyle: Claire sivil kıyafetli ve havaalanı faciasından kurtulmuş, millet onu ciddiye alıp almama konusunda gidip gelirken “Bakma öyle durduğuna, Racoon City olayından sağ kurtulan nadir insanlardan biridir o, hayatta kalma yetenekleri sizinkilerle kapışır.” denildiğinde Claire’in hakkı veriliyor, bir yandan da RE2’nin Claire senaryosunu oynamış insanlara selam çakılıyordu. Leon zaten amarigan başkanının aşırı güvendiği, her sözüne itimat ettiği çok üst düzey bir ajan, ona böyle kahraman yakıştırmaları yapmanın âlemi yok.

- Ada yerine konulan Çinli ablanın Ada yerine konulmuş olması çok sırıttı. Bu da bana şunu düşündürüyor: CapCom, Ada karakterini bugüne getirirken uzun vadeli düşünmeden yazdı ve üstüne eklediği her şeyle karakter çok daha karmaşık ve yönetilemez hâle geldi. Özellikle de Village’ın yapım notlarında başta Ada’yı da eklemeyi düşünüp sonrasında hikâye gidişatına uygun olmadığı için kaldırılması bu problemi daha çok göz önüne çıkarıyor. CapCom’un bunu çözmesi lazım. Yoksa bundan sonra her spin-off üründe derinliği olmayan unutulacak karakter koyacaklarsa işimiz var. Ayrıca Leon’un eli silah tutan her Çinliye yürümesi de gözümüzden kaçmadı.
- Leon’un olaylara bu kadar tepkisiz kalması olan bitenin ciddiyetini çok düşürüyor. Mesela lağım faresi BOW çok iyi bir fikir, ciddi, ve ürkütücü bir düşman. Tamam, demiyorum ki A Plague Tale: Innocence çıkarın buradan, ama yani Leon bir anda MacGyver’a bağlayıp 10 saniyede çözüm bulunca Leon’un insan olması, hasar alabilecek olması, ölebilecek olması, tehditlerin gerçekten tehdit olarak algılanması gibi elementler yok oldu gitti. Bu adam demek ki çıplak elle Nemesis’e teke tek takılabilirmiş, niye Damnation filminde Tyrant’lar o kadar büyük tehditti? Niye Degeneration filminde tek bir zombi Leon’u yere devirip az daha ziyafet çekiyordu? Neyse, şimdilik kaya yumruklamadı, ona da şükür. Ama gidişat o yönde, atom bombasına kafa atacak iki üç film sonra.

- Eski asker Jason ve Ada çakması ablanın motivasyonlarına daha iyi değinilebilirdi. Flashback yaparken bölük pörçük, sanki aşırı büyük bir olayı açıklayacakmış gibi yapmak yerine sona doğru hepsini baştan verselerdi belki biz de “aga adamlar kendince haklı” diyebilirdik. Onun yerine bölüp bölüp kısa kısa verdiklerinde, zaten diğer olan biten her şey arasında kaynayıp gitti.

- Jason’ın PTSD’sinin üstüne daha çok düşülüp, Leon’un daha fazla empati kurması sağlanabilirdi. Hem hikâye daha tutarlı ve sağlam ilerlerdi, hem de karakterler kendi özlerine daha sadık, daha gerçek, daha derin olabilirdi. Onun yerine bir başka Amerikan filmi klasiği “ya işte Vietnam’dan dönen asker” klişesi verildi.
MadDogs ekibindeki herkesin, çok da değil bakın ha 10-15 saniye, PTSD sürecine değinilseydi eğer, 2 puan arttıracak bir yapım çıkardı ortaya. Kendi savunma bakanınızın Ortadoğuda zombi salgınını sizden habersiz verip, sizi de gözden çıkarmasına rağmen hayatta kalıp geri döndüğünüzde, virüs vücudunuzdayken yaşamanın stresi. Ailesi, arkadaşı, çoluğu çocuğu olanlar var. Bak sırf bu konu bile tek başına sıfırdan hikâye yaratır ve efsaneler arasında olmaya oynar.
Ben bunu kenara not edeyim, ileride kullanırım. - Leon eğer bildiğimiz, tanıdığımız Leon olsaydı, ki şahsen benim beklentim o yöndeydi, Jason’a yardımcı olmaya karar vermesini beklerdim. Ha tabii bu arada kafasında başka bir plan yürütüp, sonlara doğru her şeyi kontrol altına alırdı. Karşılıklı oturup ilk kim silah çekecek sahnesi ne Resident Evil serisine, ne de Leon’a yakışmadı. Paul Anderson’un Milla Jovovich’li Resident Evil filmlerine yakışacak bir sahne bile değil. B sınıfı bile olmadan kendini ciddiye alan Amerikan ajan filmlerini izleyip izleyip kusmuşlar. Yok en azından bari Leon’a anlatmaya karar verdiyseniz olan biteni anlatın, flashback’i orada verin, hani belli ki kendi aranızda konuşup Leon’a teklif etmeyi düşünmüşsünüz, ama “aga sen üzümünü ye bağını boşver, gel bize katıl” tarzı bir konuşma yaparsan dalga geçilen villain’ler kadar bile olamazsın. Mesela Damnation filminde Leon baya baya teknik olarak teröristlere yardımcı oluyor. Empati yeteneği olan bir karakter Leon, durumu var olan şartlara göre değerlendirip ona göre bir yol haritası çiziyor. Ama burada alâkası yok.
- Leon Claire dinamiği, Leon Ada dinamiği kadar serinin en önemli ve en eski dinamiklerinden, hatta Chris Jill dinamiğinden bile daha önemliydi. Mahvetmişler. Claire varoş kezbanı, Leon da kurtlar vadisi ile büyümüş ve ülkeyi bir odadaki aksakallı 5 kişinin yönettiğini düşünen mafyatik ajan olmuş. Hele hele Leon’un tekrar Claire’i kurtardığı sahnede Claire’in Leon’a attığı bakış “tacizci var” diye bağıracak gibiydi. Arada bir cinsel tansiyon yaratmaya ve artık bıkkınlık veren Redfield Bloodline meme’lerine malzeme çıkarmaya çabanız şahane, tam bir /r/FellowKids oldunuz, tebrikler.

- Claire, TerraSave üyesiyken ne diye bir anda komploları açığa çıkarmaya çalışan bir tip oldu? Niye kimseden yardım istemeden tek başına gazete küpürleri ve harita üstünde ipliklerle kafayı yedi? Şimdiye kadar Claire’i defalarca gördük. Degeneration’daki hâli tavırları niye burada kullanılmadı? Hani arada 8 ay filan var ya? Bir de Claire’in tek olduğu kısımlar sanki böyle çok önemliymiş gibi geniş geniş yer ayrıldı, ama hiçbir yere de bağlanmadı. Claire aldığı rol itibariyle bu hikâyede çakma Ada kadar gereksiz ve yersiz bir karakter oldu. Maddogs olayı açığa çıkmadı ve seyirciye de şok edici şekilde sunulmadı.

- Mesela Jason ve çakma Ada’nın motivasyonlarını ve başlarına gelenleri flashback şeklinde vermek yerine Claire araştırıp bulsaydı, onun sekanslarında bu kısımlar anlatılsaydı, hem Claire’in varlığı için çok geçerli bir neden olmuş olurdu, hem de eskiden olduğu gibi Claire Leon karşılaşmasının önemi çok büyük olurdu. Ama Leon zaten daha denizaltıya girerken şüpheliydi ve denizaltı kısmı bitmeden olayı kavradı. Claire köpek çekilmek için konulmuş.
- Artık ipini koparan BOW mu üretiyor? İstiridye mantarı gibi bir şey bu herhalde artık? Hani 50 yıllık genetik araştırma ve geliştirme süreci gerekmiyor, GitHub’a girip T-Virüs genetik sekansını indirip seri üretime filan veriyoruz di mi? Ki daha Village’ın sonundaki kısmın travması tazeyken bunu da görünce eh artık diyoruz. Hemen herkes kendi garajında kendi BOW’unu üretebilir. This is America. İç veya dış savaş çıkarmak isteyen tüm ülkelerdeki bakan ve sekreterler bunu yapabilir, bunu engelleyen ne? 459 tane RE filmi/dizisi çekilebilir bu mantıkla.

- Jason nası çat diye Tyrant’a dönüştü? Artık virüsü, döngüyü, mutasyonu anlatma ihtiyacı bile yok. Tyrant’a dönüştü, karakteri kişiliği birebir aynı. Hatta çakma Ada’ya bakarken yüzünde acı dolu ifade var. Şimdi diyeceksiniz ki Vendetta’daki de öyleydi. Oradaki villain’le buradaki Jason’ı bir mi tutuyorsunuz? Oradaki dönüşme sahnesi bile harikaydı, ne çıkacağı belli değildi, virüs farklıydı, kayınbaba-damat ilişkisi bile verilmişti. Ayrıca zaten adam daha baştan kafayı yemiş bir manyaktı, Tyrant olunca aynı manyaklık sadece ekstra fiziksel güç ile birleşti. Jason ise sanki hâlen akıllı, hâlen hedefleri var erişmeye çalıştığı. Oradan buraya zıplıyor. This is Paul Anderson level bullshit.
Degeneration’ın G-mutant ile dövüş sekansı baştan sona şahaneyken, burada her şey oldu bittiye geldi. Üstüne bir de ışık verdiler. Eski aşırı propaganda içeren kötü Amerikan filmlerinin tüm klişelerini tekrarladılar, helal olsun.

- Sonunda Tricell’e (RE5’te Umbrella yerine yeni biomedical firma) bağlama kısmı fena olmasa da zaten Degeneration sonunda Tricell’e bağlanmıştı. Tekrar bağlamaya çalışmanın anlamı ne? Onun yerine Tricell, Umbrella verilerini ve örneklerini nasıl ele geçirdi onu anlatsana? Degeneration sırasında tamamen koruyucu olan aşı mevcutken sanki yepyeni ve bulunmaz bir teknolojiymiş gibi geçici aşı muhabbeti yapmanın anlamı ne? Wesker’in Tricell ile bağlantısını, bu kadar güçlü bürokratlara nasıl erişebildiğini versene? Aradaki boşlukları doldursana!
- Özellikle son sahnede 2 kilometre öteden başkanın Leon’u görmesi, Leon’un da onu gördüğünü fark etmesi, birbirlerine baş selamı vermeleri artık Amerikan klişelerinin en üst noktası olarak benden sesli bir “öeeehhhhh” tepkisi aldı. Hatta vereceğim skoru bir puan düşürdü.

Sevdiğim şeyler olmadı mı? Oldu elbette.
Mesela Resident Evil 4’te kurtardığımız Ashley’nin babası ile düzgün bir şekilde ilk defa karşılaştık. Cool herifmiş diyecektim ama, kör göze parmak şeklinde “kızımı kurtardığın için sana müteşekkirim Leon <3” demese ve sürekli o modda davranmasa, aralarında bir güven ve arkadaşlık olduğu hissiyatı başka bir şekilde verilemez miydi acaba? Hmmm, yüzyıllardır yazarlar acaba iki karakter arasındaki arkadaşlık ve güveni yansıtırken cheesy cümleler mi kullandı hep? Mesela Kara Kule serisinde Roland’ın Eddie ile olan ilişkisi “Susanna’yı kurtardın Roland <3” şeklinde miydi?
Yani güzel bir şey olacak derken onu da klişe ve yüzeysel yapmayı başardılar.

Neyse, tiradım bu kadar.
Aklıma bize Yunan Mitolojisi dersinde Wrath of the Titans filmini izlettikten sonra soyadımdan dolayı liste başında olduğum için ilk benim fikrimi soran Seyda Hilal hocamızın, 15 dakikalık tiradımı dinledikten sonra sesli gülerek “Arkadaşlar Tansel filmi beğenmemiş” demesi geldi. Bahaneyle sağ kulağını çınlatayım.
Aslında orada, filmi beğenmemiş olmam değildi mesele, genel klişe ve steryotiplerin kullanılması ve sunumuydu beni bu kadar rahatsız eden. Yoksa açıp tekrar da izleyebilirim, ki zaten çıktığında sinemada izlemiştim. Film eğlenceli, akıcı, onda bir sıkıntı yok. Resident Evil Infinite Darkness da akıcı, eğlendiriyor.
Ama üzerine düştüğünüz, araştırıp emek verdiğiniz, profesyonel bir şekilde çalıştığınız, veyahut da yıllar boyunca hayatınızın bir parçası olmuş meselelerin, olayların, ürünlerin böyle törpülenip sulandırılması, özünden uzaklaştırılması, sırf ‘casual’ kitleye hitap edecek diye ayarlarıyla oynanması beni çok rahatsız ediyor.
Resident Evil: Infinite Darkness da işte tam öyle. Gerçi niye bu kadar kızgın olduğumu anlamanız için Village hakkındaki fikirlerimi de sunmam lazım; ama o da artık o yazımı bitirdiğimde olur. O zaman hatırlamak isteyenleriniz için bu yazıya bir göndermede bulunurum.
Bu arada enteresan bir şekilde delicesine sevdiğim Castlevania serisi üzerine 3 ve 4. sezonlar için hiçbir şey yazmayıp (yarım kalmış bir yazı orada da var 🤦🏻♂️) beni sinirlendiren bir seri için öncelik verip yazmam da beni kendime karşı sinirlendirdi. Belli ki öfke problemlerim üzerinde çalışmaya devam etmem lazım.
Sağlıcakla.
Editto gargantia: A Plague Tale: Innocence yerine Plague: A Tale of Innocence diyerek oyununun adını yanlış yazmışım. Tiradımı hepinizden önce dinleyip Village konusundaki tiradıma da tahamül eden, üstüne yazımdaki hatayı bana ileten OrtamkaoS kardeşime bir kez daha teşekkürler.
Yeniden sağlıcakla.
Ben de çok bayılmadım… Death Island daha iyi olur belki?