Oyundan Beyaz Perdeye çıkan filmler hakkında maalesef bir ön yargı oluştu bende. Özellikle Resident Evil ve Alone in the Dark gibi facialardan sonra hem de… Silent Hill gibi orta şeker uyarlamalar beni güven duymaya motive etse de, yine de Punisher gibi bir uyarlama daha izlemedikçe bu ön yargı kırılmaz bende.
Bugün sinemada izlediğim Max Payne, bu ön yargımı kırmaya yetmedi ne yazık ki… Neredeyse tamamen ilk oyunun senaryosu üzerine kurulu olan film, ufak değişiklikler ile farklı bir tat oluşturmaya çalışmış olsa da, tam anlamıyla olmuş dedirtemedi bana. Oyuncu iyiydi; ama ailesi ölmüş birinin yıkılmış psikolojisini tam yansıtamıyordu. Sanırım Mel Gibson gibi biri gerekiyordu o role, ya da en azından Thomas Jane gibi bir oyuncu oynamalıydı. Kaldı ki, Punisher filminde gayet iyi oynamıştı kendileri. Mel Gibson demişken, Komplo Teorisi gibi bir başyapıtı da tekrardan izleme isteği hasıl oldu şimdi 🙂
Film hakkında bilgi vermeyeceğim, sanırım eleştiri de yapmayacağım. Film kötü değil, ama mükemmel de diyemiyorum. 8/10 vererek sanırım biraz bonkör davrandım; ama oyundan filme uyarlama serisine rezalet olmayan, hatta iyi sayılan bir üye daha katıldı.
Max Payne oynarken zevk aldıysanız benim gibi, kaçırmayın derim 😉
Ben de izledim bu filmi, oyununu da çok severdim. Bence gayet güzel bir film olmuş
Aslında oyundan beyaz perdeye pek iyi uyarlanamamış ama her oyun böyledir zaten bu yüzden pek eleştirmeyeceğim.2 kere izledim bu filmi şuana kadar,gayet memnun kaldım.Ama oyunda da mavi ilaç olsaydı oyuna farklı bir hava gelirdi.Düşünsenize bi yandan ilaç yüzünden kontrolü kaybetmemeye çalışıyorsunuz,diğer bir yandan da düşmenları öldürmeye çalışıyorsunuz.Bence öyle daha iyi olurdu ama 7/10 veriyorum ben.
Bana kalırsa filmi yapanlar herhalde oyunu oynamamışlar.
Oyunu oynamış olsalar bile kafalarında belli ki başka bir şey vardı, onu aktarmışlar. Ben hâlen başarılı olduğunu düşünüyorum.
Oyunun hayranı olarak film tam bir fiyaskodan ibaret her Max Payne hayranı bunu bilir.
Film oyundan çok alakasız olmuş. En basit örnek Max Payne’nin ailesi öldürüldükten sonra NYPD den sonra uyuşturucuyla mücadele birimine yani DEAya geçmiştir. B.B. oyunda kirli polisti filmde Maxin babasının eski ortağı olarak karşımıza çıkıyor. Monanın filmde rus olması gülünç kardeşinin adı gerçekte Lisadır filmde farklı bir isim. Mona Sax zaten oyunda femme fatale tarzında bir kadındır. Büyük eksik Max Paynein nerede kara mizahı?? efsanevi monologları? bullet time slow motion çok azdı ancak slow motion olduğu sahnede oyundaki o sesi filmde de vardı onu çok beğendim. Valkyriein rengini neden mavi yapmışlar onu da anlamadım ne de olsa oyunda yeşildi.
Filmde Max Payne karakterinin acıları tam olarak yansıtamamışlar oyunda ailesinin öldürülmesinde orada olup onları koruyamadığı için sorumlu olduğunu düşünen ve sürekli azap çekmekte olan Max Payne karakteri vardı. Hatta rüyamızın bir bölümünde kendimizi karımızı öldüren keşler ile bağdaştırmaya başlıyoruz. Karımızı bizzat kendimizin öldürdüğünü görüyorduk. Bu durum tamamen kendimizi suçlamamızla alakalıydı. Filmde uçan yaratıklar çok fantastik hava katmış.
Oyundaki kötü adamlar nerede konu gidişatı için çok önemli isimler vardı bir kere film çok kopuk Finito kardeşler, Rico Muerte, Vinnie Gognitti, Frankie “The Bat” Niagara, Üçlü, Angelo Punchinello… bunlar filmde yer verilmemiş Jack Lupino karakteri oyunuyla filmdekinin uzaktan yakından alakası yok zaten. Ayrıca filmde B.B. karakteri büyük düşman olarak gösterilmiş. Film alakasız saçma sapan bir şey olmuş oyunun adını lekeliyor. Tamamen isim benzerliği. Jim Bravura filmde zenci absürt kaçmış.
Ben yönetmeni olsam oyunda halihazırda sunulmuş binlerce muhteşem detayı filmde kullanırdım.
Bana kalırsa bu filmin Sin City tarzında olması gerekirdi yani siyah beyaz değilde o hava olacak noir tarzı, mesela monologları karakterin sesli düşünceleri gibi şeylerden bahsediyorum. Noir havası filmde olsa da oyuna kıyasla düşük kalıyor. Aslında bu çok kötü değildi filmde de iyi yapmışlar. Aslında düşününce filmin pek çok eleştirisi var ancak bu neyi değiştirir ki yazmaya gerek yok.
Konuyu oyunuyla bire bir yapsalardı iyi olurmuş ancak filme uyarlandığı zaman bu tam olmaya biliyor gerekirse part1 part2 yapsalardı daha iyi olurdu. Filmde Mona Sax’e bu kadar yer vermek gereksiz olmuş. Zaten oyunu varken filmi de neymiş oyun film gibi zaten 16 yıl geçmiş hala oynuyorum.
Kesinlikle katılıyorum. Fetiş derecesinde bayılıyorum Noir havasına 🙂
Buna katılmıyorum. Başkaları zaten dile getirdi diye kendi fikirlerimizi dile getirmemek olmaz. Hem zaten güzel noktalara değinmişsiniz. Film sizin beklentilerinizi karşılamasa da, hayal etmek yine de güzel. En azından güzel bir oyun, ve ortalamanın üstünde bir film uyarlaması var.
Benim pek bir beklentim olmadığı için film bu haliyle çok hoşuma gitmişti. Bazı oyunları hiçbir şekilde tüm özüyle beyaz perdeye aktaramazlar, o yüzden çok da şey etmemek lazım olabilir, bilemiyorum.
Şimdi düşününce, bu filmi Bilkent Center’daki sinemada izlemiştim, baya nostalji oldu. Şimdi düşüncünce, niye uzun bir eleştiri yazısı yazmamışım acaba? 2008’de yazı yazmayı biliyordum halbuki…
Bu filmden çok umutluydum tam bir Max Payne hayranıyımdır oyunu yıllardan beri hala oynuyorum defalarca tekrar tekrar bitirdim her oynadığımda ilk günkü zevki alıyorum.
Doğru demişsiniz “Film sizin beklentilerinizi karşılamasa da, hayal etmek yine de güzel.” yani keşke Frank Miller kendi çizgi romanını sinemaya uyarlamaktansa Max Payne’ni uyarlasaydı en azından daha iyi olurdu çünkü yönetmenin noir havasını sevdiğini biliyorum 2005 yılında Sin City yerine bu filmi çıkartsaydı sonuçta Sin City 2005 yapımı Max Payne 2008 buradan Max Payne yönetmenine sesleniyorum arkadaşım hiç mi Sin City sana esin kaynağı olmadı? yada hiç mi oyununu oynamadım filmini çekmeden önce defalarca oyununu oynaman gerekirdi sonra sürekli Remedy ile görüşmeliydin Sam Lake ile aranı sıkı tutmalıydın oyun hakkında senaryosu hakkında bir çok belge depolaman gerekirdi tabii ki de konuyu sinemaya aktardığın zaman bire bir aynı olmaya bilir. Bunun için çok çalışmak gerekir gerçi yönetmen hakkında veya filmler tam olarak nasıl çekiliyor ne yapılıyor hazırlık aşamasını bilmiyorum dediklerim sadece hayalden ibaret böyle hayal ettim.
O konuda Holywood yönetmen ve yapımcılarının kafası nasıl çalışıyor bilmiyorum. Ellerindeki harika malzemeleri defalarca berbat ettiklerine şahit oldum. Hayatımdaki en iyi kitap serisi olan Kara Kule’yi bile sıradan boş bir yarım aksiyona çevirmeyi başardılar mesela.
Belki yönetmen çok güzel bir film çekmişti, post prodüksüyon sırasında bu hâle geldi, onu da bilemiyoruz.
Yine de, Uwe Ball’in çektiği filmlerin yanında (Alone in the Dark, Bloodrayne, Dungeon Siege, Far Cry vs. ) hâlen güzel bir film olarak duruyor. Beterin beteri var 😀
Hahaha o filmler neydi ya 😀 doğru demişsiniz.