Dünyayı anlamaya başladığım anlarda Star Wars ve Jurassic Park ile tanışmış birisi olarak, özellikle de babamın sonsuz bilim kurgu tutkusu ve benimle muhabbetleri sayesinde geldiğim şu halde, bilim kurgu ve fantastik kurgu dünyamın çok büyük kısmını kaplar. Sıkı bir Alien hayranı olarak, tüm filmlerini defalarca incelemiş ve tartışmış birisi olarak, Prometheus’u kaçırmam imkânsızdı. Hatta finallerin bittiği dönemde babamı kandırarak birlikte gittiğim bir film oldu…
Reklamlar mıydı beni büyüleyen, tanıtım/promosyon videoları mıydı; yoksa Alien evrenine bir prequel olması mı, bilemiyorum; ama Prometheus beni ilk duyurulduğu andan itibaren büyülemişti. Uzun yıllardan sonra, bir sürü şey izleyip, oynayıp, okuduktan sonra; film bittiğinde babamın yüzünde gördüğüm tatminsizlik ifadesini anlayabilmiş olmak beni bir açıdan sevindirirken, bir açıdan üzdü…
Alein’ı, Blade Runner’ı, Gladiator’ü yapan adam bu muydu? Varlığı sorgulayan, bilim kurgu’nun kitabını yazan adam bu muydu?
Böyle bir film benim için elbette ki senaryo olarak sundukları ve sorguladıkları ile ön plana çıkar. Grafikler, müzikler ve oyunculuk sadece destekçidir. Fakat ilk kısımda büyük bir hayal kırıklığı yaşatan Prometheus’un geri kalanlarda da verebileceği hiçbir şey yok maalesef.
3D furyasının zayıf örneklerinden biri olarak dokuz yıldır taktığım gözlüklerin üstünde takmak zorunda kaldığım 3D gözlüklerin hiçbir faydasını göremedim. Zerre kadar derinliği ve duygusu olmayan Avengers bile 3D’de güzel bir görsel şölen yaşatmayı başarmıştı. Görsel açıdan, 3D hiçbir şeye hizmet etmiyor. Onu da geçtim, yaratık görüntüleri, uzay görüntüleri, diğer dünya görüntüleri hep ufak ufak parçalar… Düzgün, güzel bir sahne yok hiçbirinde. Alien filmleri ambiyans müzikleri ile atmosferi perçinlerken Prometheus’ta sadece rüzgâr sesiyle su sesi vardı.
Oyunculuklara değinmeyi istemiyorum bile. David karakterini canlandıran Michael Fassbender, zaten X-Men First Class’taki Magneto rolüyle beni benden almıştı. Prometheus’ta kayda değer tek oyunculuk ona ait. O da, derinliğine ve kalitesine rağmen, motivlerden yoksun bir karakter. Diğer karakterler ise… Hepsi plastik. Gerçeklikten yoksun. Varlıkları boşuna. 2 yıl uyuyarak bilmedikleri bir yıldız sisteminde bilmedikleri bir gezegene ne yapacaklarını bilmeden giden bir gurup insan mı? Çocuğa söylesen gidiyoruz diye ‘nereye & niye’ der. Hadi onu geçtim, ele alınan karakterler ve figüranlar var. Figüranlara hiç ihtiyaç var mıydı? Sırf öldürülmek için orada bulunup, öldüklerinde zerre kadar anlam taşımayan karakterler. Jeolog? Sadece taşları seviyor. Ulan, insanlığın kaynağını bulmak üzereyiz, hiç mi heyecanlanmazsın? Biyolog? Ürkek, korkak, hiçbir şeyle ilgilenmeyen, insan ırkının kaynağına yaklaşmışken sallamayan bir karakterken bir anda solucanın birine aşık mı oluyor? Diğer karakterler biraz daha ön planda oldukları için daha çok anlatılmış; ama anlatılmayan o kadar çok şey var, açıklanmayan o kadar çok motiv var, kalitesiz olan o kadar çok oyunculuk var ki; film bu açılardan nereden tutulsa elde kalıyor. Baş karakterin inancı sadece metal bir haçtan ibaret. Erkek arkadaşı aptal cesaretine sahip gerzeğin teki. Geri kalanlar aynı çimenlikten gene.
Hadi bunları geçtim. Prometheus filmi insanlığın köklerini sorgulayan bir film. E haliyle yaradılış ve evrim arasında bir yerde durması gerekiyor. Hayır, iki tarafa da selam çakıp kararı izleyicilere bırakacak bir film olmamalı Prometheus. Bir karar verecek ve bunun üzerinden gidecek. Bir şey söyleyecek ve sansasyon yaratacak. Çünkü evrimi de seçse, yaradılışı da seçse bir şeyleri sorgulayacak, iki tarafa da soracak yeni sorular, cevaplanacak yeni bilinmezler sunacaktı… Ama nerde? Prometheus anca vasat bir şekilde iki tarafa da selam çakıp “bizi onlar yarattı; ama onları kim yarattı” gibi tırt bir soru sorarak olayı orada noktalıyor. O açıdan da hayal kırıklığı…
Hikâye konusunda pek spoiler vermemek istiyorum. En azından anlattıklarım incelemelerden ve tanıtımlardan görüp duyacağınız şeyler.
Prometheus bittiğinde böyle tırt bir şekilde devam ederken, iki ayrı kola ayrılıyor bir de. Bir tanesi bildiğimiz gibi, yıllardır beklediğimiz Alien bağlantısı; diğeri ise bambaşka bir saçmalığa giden aynı bir son. Alien olayı ise ayrı bir saçmalık.
[toggle title= “Spoiler”]Alien’lar ve İnsanlar aynı soydan, aynı DNA’dan geliyor. Gerçi Resurrection’ı izlediyseniz zaten bunu az çok biliyor/tahmin ediyor olmanız gerekiyor. Kör gözüne parmak anasını satayım.[/toggle]
Uzun lafın kısası, Prometheus Ridley ustadan bir hayal kırıklığı. Reklamları, promosyonları vs yalandan ibaret. Açıkladığı tek şey Space Jockey’in kim ve ne olduğu (Mühendisler, peh!); ve Alien bağlantısı. Ha, bunları açıklamasaydı, bence daha iyiydi; ya da en azından bu kadar uğraşmasaydı, yine daha iyiydi. Aldığı yüksek puanlara aldanmaya hiç gerek yok; ama evinizde boş bir vaktinizde ‘izlemiş olmak’ için izleyebilirsiniz. Sevdim diyebiliyorsanız da bilim kurgu konusunda daha çooook pişmeniz gerek demek.
Tan please unblock me from MSN, you’re a special person and I liked to talk with you…
You’re never on Steam and whenever I talk to you, you go offline
please 🙂
Hey, sorry I don’t use MSN anymore. It’s been a few months since I lost logged in. Also, I don’t play games as much as I used to, so I don’t use Steam either. I’ve been quite busy in the last months so I don’t think I’ll ever get back to them. I use Skype, but I rarely login to that too.
Sana katılmamak elde değil ne ümitlerle gittim ama içiboş bir kaç yaratıktan başka bir halt yok filmde. Alien serisi ile alakalı 1-2 olay hepsi o 😀