Sanırım bu yazı ile birlikte “öldün mü?”, “yaşıyor musun?”, “yazmayı mı unuttun?” gibi sorulara bir cevap üretebilmiş olacağım.
9 yıldan beri televizyon kültürü olmayan birisi olarak Galip Tekin’in Acayip Hikâyeler uyarlamalarını severek takip ettiğim sinema yazarı Murat Tolga Şen‘in bir yazısında gördüm.
Fantastik kurgu yazarı ve hayranı birisi olarak, Galip Tekin’i yakından takip ettiğimi söyleyemeyeceğim maalesef. Adını duymuş, birkaç çalışmasını görmüş olsam da, pek bilgi sahibi değilim kendisi hakkında. Dolayısıyla, ilk gördüğümde nasıl yaklaşmam gerektiğini bilemedim pek; malum Türk prodüksüyonlarının kalitesi ortada. Masters of Horor tarzında bir şey de olmayacağına göre, internet sitelerinde yayınlanan bölümlere bakmaktan bir zarar gelmeyeceğini düşündüm; ve gayet de güzel buldum.
Hayko Çepkin’in bölüm başları ve sonlarında bulunan ahkâm bölümünde bulunarak bölümün felsefesinin sorgulamasını yapması daha ilk bölümde beni benden aldı. Hayko Çepkin’in şarkılarını çok beğendiğimi söyleyemeyecek olsam da, kendisini ve sesini oldukça severim. Jest ve mimikleri ile bana Barış Manço’yu hatırlatması bir yana, ahkâm bölümlerine öyle bir renk getirmiş ki, bölümleri sırf onun için izlenebilir.
Gelelim bölümlerin içeriğine… Geçenlerde çok yakın bir arkadaşım olan kuzenime konudan bahsederken en tırt bölümlerden biri olan Karabüyü Kadriye‘yi görüp tüm dizinin bu konu etrafında döndüğünü zannettiğini, ve ondan kötü bularak izlemediğini söyledi. Halbu ki, her bölüm Galip Tekin’in bir başka hikâyesinden uyarlanmakta ve birbirinden bağımsız olarak kısa film olaran tanımlanabilmekte. Tıpkı Masters of Horror gibi.
Daha ilk bölümde Haluk Bilginer’i oynatarak ne kadar kaliteli bir prodüksüyon olduğunu gösteren Acayip Hikâyeler, her bölümde farklı bir yönetmen ve oyuncu kadrosu ile Galip Tekin’in farklı bir hikâyesinden uyarlama yapıyor, ve bunu da çok iyi başarıyor. Tabi, bir yazarın tüm hikâyelerinin kaliteli olmasını beklemek haksızlık olur.
Açıkçası bölüm takip etmeyi sevmeyen, bir hafta boyunca yeni bir bölümün çıkmasını bekleme heyecanından haz etmeyen birisi olarak Acayip Hikâyeler bana bir heyecan yaşatmasa da, canımın sıkıldığı bir akşam üzerinde “aha yeni bölüm çıkmış, bir izleyeyim” dedirterek sevilenlerim listesinde yer almayı başardı.
Özellikle favori bölümün olan Öldür Beni, o kadar çok hoşuma gitti ki, Türkiye’de yapım aşamasını geçmiş en güzel diziler içerisinde sayabileceğim bir yapım oldu. Tabi benim için bir numara halen Süper Baba‘dır ki, Türkiye’ye geldiğim yıllarda yayına girmiş ve beni benden almıştır o küçük yaşımda…
Yine de Muteşem Yüzyıl ve birbirinin farklı türevleri olan tırt Kanal D dizilerinin yanında benim gibi bir izleyici kitlesine nefes aldırmayı, televizyonu yeniden sevdirmeyi başaran (halen televizyon izlemiyorum, o ayrı bir mesele) Acayip Hikâyeler’den dolayı Galip Tekin’i, Star TV’yi ve yapımcılığı üstlenen Metin Kalkavan’ı içten bir şekilde tebrik ediyorum.
Eline saglik kardesim, bende tv izlemem hic arada sirada internetten yabanci dizilwri takip ediyorum yemin ediyorum o kadar sacma birbirinin kopyasi konulari isliyorki turk dizileri rezillik resmen filmlermizi hic saymiyorum rezillik otesi, keske ferhan sensoyun filmleri gibi filmleri yeniden cekseler…