Tanshaydar'ın Mekânı
Başka bir şey yok
Kategori: Beyazperde

Inception – Başlangıç

InceptionSonunda popüler kültürün sindirmeye çalışıp başarısız olduğu, hızlı sindirilip kolay unutulan medya çöplüğünün ortasında dark tower gibi yükselen filmi izleme şansını edindim. Şimdi hemen gidip filmi anladığımı belirtmek için sağda solda avatarlarıma filmin bitiş sahnelerinden bir iki resim koyarak imzalarıma ve kişisel iletilerime filmden birkaç alıntı yazacağım.

Her şeyi geçtim de, en son ne zaman yapılan reklamın hakkını veren (reklamdan fazlasını veren değil, reklamın hakkını veren!) bir ürünle karşılaştım hatırlamıyorum. Çok büyük reklamların yapıldığı ürünlerin yapılan reklamın yarısı ve aşağısında çıkmasına o kadar çok alıştım ki… Hele bir de bir sürü zopçuk beğenince iyice kıllandım. Ama isim Christopher Nolan olunca içimdeki ümidi de asla kaybetmedim. Sonunda gün geldi çattı, ben de izledim şu pek methedilen filmi…

Öncelikle filmin neden bir sürü gerzek tarafından beğenildiğini anladım. Filmde özel efekt var, yani graphic whore’ları çok iyi tatmin ediyor. Aksiyon var, Call of Duty beyinsizlerini tatmin ediyor. Yakışıklı üç beş tip var, aklı havada genç kızları tatmin ediyor. Romantizm var, romantik olacağım diye yırtınanları tatmin ediyor. Var da var…

Peki beni tatmin eden ne oldu? Christopher Nolan’ın “tadında bırakma becerisi”. İşte beni tatmin eden bu oldu. Beyazperde.com’daki eleştirilerde de denildiği gibi, Nolan seyirciyi gerizekâlı yerine koymuyor (seyircinin çoğunun öyle olduğu bir gerçek; ama uzun süreden beri ilk defa kafa çalıştırmak onlara da iyi gelmiştir).

* Rüya katmanları anlaşılabilir karmaşıklıkta kalmış, anlaşılamayacak detaylara inilmemiş, abartılmamış, seyircinin alabileceği kadarından biraz daha fazlası verilmiş ve tadında bırakılmış. Vanilla Sky gibi içine sıçılmamış, Matrix gibi bambaşka bir evren yaratma derdine girmemiş. Buna karşılık, mantık detayları atlanmamış, çelişkilere yer verilmemiş, kurgudaki tutarlılık son derece iyi muhafaza edilmiş. Aferin.

* Karakterlerin derinlikleri tadında bırakılmış. Kırk yıllık ahbab cıvıklığına getirilmemiş; ama havada da kalmamış. Antipati veya sempati duyulacak kadarı verilmiş, insani olarak kalmış, çok ağır travmalarla izleyici strese sokulmamış. En azından kendi kafamızda bazı şeyleri yorumlayabilecek kadar bilgiye sahip olmuşuz. (Karakter analistlerine yazık oldu ama!)

* Aksiyon ve özel efektlere gereken önem verilmiş; ama bu etmenler sadece “hikâyeyi destekleyici unsurlar olarak kullanılmış.” Filmin asıl gösterisi haline gelmemiş. Burayı graphic whore’lar anlamayacaktır.

* Oyuncu seçimleri gayet yerinde olmuş. Leonardo’nun son filmlerinde ne kadar olgunlaşmış olduğunu görmek beni zaten sevindiriyordu. En son Zindan Adası’ndaki performansı ile beni mestetmişti. Ken Watanabe bambaşka bir olay zaten. Ariadne kişisinin (Ellen Page) Juno’dan tanınıyor olması rolünün hakkını vermesine engel olmamış, zaten Hard Candy’de mest eden bir hali vardı. Bir tek şu fransız asıllı gibi duran Cobb’ın eşi bende büyük antipati uyandırdı, hiç sevemedim. O yüzden duygusal ve/veya romantik sahnelerde pek o hissi alamadım; ama rolünün hakkını vermediğini söylemek de haksızlık olur.

*Senaryo? On yıldan beri yazıyormuş Nolan. Öyle söylüyorlar ki adam sanki on yıldır Alan Wake gibi harıl harıl yazıyor daktilo başında. Yahu insaf, fikir adamın aklına on yıl önce gelmiştir, tecrübe edindikçe, ilham geldikçe geliştirmiştir. Artık meyve verecek kadar büyüyünce de ortaya Inception çıkmıştır. Ve evet, yeterince olgunlaşmış, biraz daha pişse yanacakmış, biraz daha erken çıksa çiğ kalacakmış. Nolan bu konuda da ayarı tutturmuş.

Sonuç olarak, film hemen hemen her yönüyle büyük bir başarı, Akıl Oyunları gibi de akılda kalıcı bir eser olmuş. Yapılan reklamların hakkını vermiş olmasını tamamiyle “seyirciyi gerizekâlı yerine koymamış olmasına” bağlama işini ben bile yapamayacağım. Çünkü asıl başarısı hemen her noktada dengeyi yakalamış, tadında bırakmayı bilmiş olması. Hatta seyirciye kendine göre yorumlayabileceği yerler bile vermiş suyunu çıkarmadan.

Christopher Nolan’ın her bir filmi ayrı bir kalite oluyor, o ayrı. Ben halen Dark Knight’taki Joker oyunculuğunun tadını özlerken Inception’ın bende bir hafta sonra unutulacak bir eser olma ihtimali işten bile değil. Kaldı ki, çıktığı zaman sinemaya gidip izleyenlerden kaç kişi halen filmi hatırlar, bilemiyorum. Yine de, nasıl ki Yann Tiersen’in her bir albümü yeni bir heyecanla beklenir, zevkle dinlenir; ama o adamın simgesi Amélie‘dir; yine de diğer hiçbir parçası Amélie’nin gölgesi altında kalmaz; aynı şekilde Christopher Nolan’ın da en büyük başarısı Dark Knight’tır; ama diğer hiçbir filmi bir diğerinin altında kalmaz. Belki Insomnia biraz zayıf görülmektedir; ama onun güçlü olduğu noktalar gerkeçten güçlüdür ve kendine hastır.

Hasıl-ı kelâm, Inception’ı beğendim, ‘anladım‘, ve de sevdim. Senaryosu üzerine tartışmak, bazı noktaları daha iyi anlamak da isterim; ama bunu görüşleri bana benzeyen birisi ile yapmak isterim, bir graphic whore’la değil 🙂

2 şey demişler
  1. izlemeye değer bir film 😉 İzlemeyenler ; 5+1 ses sistemi varsa oturup dvd ile izlemeli 😉

    hajiii 11 Ocak '11 tarihinde | Cevapla
  2. Hani sinemaya giden bir millet değiliz açıkçası. Gerçi öğrenci oluncada para sorun oluyor. her filmede gitmek cebe zarar. Filme gittik diyelim beklentileri karşılamayıncada insanın içine hazımsızlık duygusu gibi çöker. İşte bu kadar olumsuzluk içinde 3 arkadaş bu filme gitmeye karar verdik ki Leonardo’nun Zindan Adası performansı bunda büyük etkiye sahiptir. (bilmeyenler için Zindan Adası aynı isimli romandan uyarlamadır.) Sonuç ise çok güzel duygularla tatmin olmuş bir şekilde eve dönmek 🙂 (öğrenci olunca anca bu kadar. Film bittimi eve marş. Sonuçta baba parasıyla yaşamıyoruz. kendin çalış kendin ye 😀 ) Filmi ben meyve salatasına benzettim. her damağa uygun lezzetler varki Tanshaydar kardeşimizde bunu çok güzel örneklerle açıklamış 🙂
    Sözü uzatıp sıkıcı olmadan izleyin derim, nasıl siterseniz öyle izleyin 🙂

    dark_hell 27 Haziran '11 tarihinde | Cevapla

Söz uçar yazı kalır