Bu blogun ilk yazısına baktığımda 6 Mayıs 2008 tarihini gösteriyor. Yani Kar Bilişim/IIS Bilişim canımı yakmadan; sunucunun harddisk’leri yanıp da Joomla! ile yaptığım kişisel sitem mahvolmadan öncesi zaten çok az kişinin bildiği, tanselaltinel.com olarak aldığım sitedeydi. O olaydan sonra hiç tecrübem olmadığı ve merak ettiğim için WordPress’e geçtim, siteyi tanshaydar.com olarak değiştirdim, ve 4. yılını geçen ay geride bıraktığım blog maceram başladı.
4 yılda neler oldu, neler değişti, hayatıma neler girip çıktı anlatacak değilim elbette. Ama dışarı yansıtmaktan çekinmediğim şey, yazmanın hissiyatı oldu. Burayı sadece birileri okusun, faydalansın, görüş bildirsin diye değil; aynı zamanda kendi takibimi yapmak için de açık tutuyorum. Beni sivri dilimle tanıyanlar, iğneyi kendime batırdığımı bilemeyecektir elbet. Öyleyse, gelin bir bakalım, bu 4 yıl içerisinde neler değişmiş…
Teknik açıdan, WordPress 2.0.birşey ile başlamıştım blog sistemine, şimdi WordPress 3.4 oldu. Kaç tane tema değiştirdim ben bile hatırlamıyorum. Şu anda kullandığım temanın adı Black Sakura, ve benim için oldukça anlamlı bir isim.
İlk sinema eleştiri yazım Amélie için olmuş. Çok tırt bir eleştiri olmuş. Tanıtım yazısı olmuş adeta. O zamanlarda kendi fikirlerimi ortaya koyma ve destekleme açısından demek ki pek iyi değilmişim.
Sonrasında Okunmuyorsa Yazılmamalı mı? gibi egoist bir yazı yazmışım. Halbuki şimdi çok daha iyi anlıyorum yazmanın hissyatını. Yazmak, birileri okusun diye değilmiş aslında…
Yazmak, sizi dinleyecek, anlayacak birisi olsun olmasın, kafanızdaki düşünceleri, kalbinizdeki hisleri hiç sorgulanmadan, hiç suçlanmadan, hiç eleştirilmeden, hiç övülmeden, hiç tebrik edilmeden dökebileceğiniz bir yol. Tamamen saf, temiz, içinde hiçbir niyet taşımayan bir yol. Her şey uçup giderken, her şey değişirken, o andaki sizden geriye kalacak kesin bir kanıt. Muzaffer isimli öğretmenim, bize ajanda yazdırırken bazı şeyleri birkaç ay sonra, bazı şeyleri ise yıllar sonra anlayacağımız söylemişti. Yazmanın hissiyatı da yıllar sonra anlayacağım şeylerden biri oldu benim için. Katettiğim yolu, yaşadıklarımı, hissiyatlarımı unuttuğumda bana hatırlatacak kanıtlar oldu.
Gel gelelim, yaptıklarım ve yapmak istediklerim arasındaki fark; kazandıklarım ile kaybettiklerim arasındaki fark hep çok yüksek oldu ve duruma göre bunları burada yansıttım. Gerek ince laf sokuşlarda, gerek müziklerde, gerekse alâkasız yazılarda. Yazılarım hep bir delinin ‘akıl’ defteri oldu.
Sıkı takipçisi olduğum nadir bloglardan biri, Murat Çileli’nin bloguydu. 20’li yaşlarını geçtiğinden dolayı daha gerçekçi ve daha olgun bir sürece girerek kendi blogunu kapatmıştı. Bense hiç kapatmayı düşünmedim burayı. Hatırlamak istediklerim ve istemediklerim hep bir arada oldu, çünkü pişmanlıklar ve övünçler bir arada olmazsa insan yarım olur, kendi olamaz.
Bir de adam olma meselesi var ki, yaklaştıkça ne kadar uzak olduğunu gördüm. Yine de, 2008’deki ilk yazılarımdan bu yana ne kadar değişmiş olduğumu görmek ilginç benim için. Okunmuyorsa yazılmamalı değilmiş demek ki, çünkü mutlaka okuyan bir kişi oluyor, yazarın kendisi.
Ayrıca bu yazıyı yazarken farkettim ki, kendimden ve hissiyatımdan bahsettiğim yazı sayısı çok az. Muhtemelen bundan sonra da öyle olacak. Yine de arada böyle bir yazının bulunması, aradan zaman geçip de geriye dönüp baktığımda görebileceğim bir şeyler olması açısından güzel.
Demem o ki, 4 yılda benim için yazmanın hissiyatı çok değişti. Size yansıdı veya yansımadı; ama çok şey değişti.
Tansel abi seni ilk gördüğümden beri seviyorum 😀
Bilmukabele.
yazılarınızı severek okuyorum gerçekten her geçen gün dahada iyi oluyorsunuz sizi silent hill trden beri takip ediyorum
Eyvallah kardeşim.